Urgenç, şu ifadelere yer verdi:
"Türk yurdunun uluslararası emperyalist güçler tarafından parçalanmaya başlandığı günlerde ileride Türk milletinin kaderini değiştirecek olan Mustafa, 1881 yılında Selanik'te bir Müslüman mahallesinde dünyaya geldi. Babası kereste tüccarlığı yapan Ali Rıza Efendi, annesi yüksek iradeli, sağlam karakterli cesur bir hanımefendi olan Zübeyde Hanımdı. Mustafa doğduğu zaman dünya böyle bir aileden habersizdi. Ama bir gün gelecek O ve ailesi tarihin şeref listeleri arasındaki yerini alacaktı. Doğum günü tam olarak bilinmeyen Mustafa Kemal'e doğum günü sorulduğunda Türk milletinin 20. yy. da ki doğum günü olan 19 Mayıs 1919'u anımsatan şu cevabı verecekti. Neden 19 Mayıs 1881' olmasın.
Okul hayatı başarılarla geçmiştir. Önce annesinin gönlü olsun diye klasik eğitim veren Mahalle mektebine daha sonra Şemsi Efendi okuluna başladı. Bu sırada Ali Rıza Efendi 47 yaşında hayata veda etti. Mustafa 7 yaşındaydı. Sonra Selanik Mülkiye Rüştiyesi ‘ne yazıldı. Fakat Mustafa asker olmak istiyordu. Bunun için Selanik Askeri Rüştiyesine başladı. Kemal adı da buradaki Matematik öğretmeninin bir hediyesiydi, kendisine. Artık adı Mustafa Kemaldi. Rüştiyeyi bitirdikten sonra Manastır Askeri idadisine, Harp okuluna ve Harp akademisine girdi. 1902'de 21 yaşında Teğmen, 1905 yılında Kurmay Yüzbaşı olarak orduya katıldı.
Mustafa Kemal, büyük bir Asker ve ender yetişen komutanlardandı. O sahip olduğu Komutanlık yeteneğini, çeşitli cephelerde ve savaş alanlarında kazandığı tecrübelerle pekiştirdi. İlk Askeri başarısını abluka altındaki ve anavatanı ile bağlantısı olmayan Trablusgarp'ta kazandı. Çanakkale'de yenilmez denen itilaf donanmalarını yenerek Türk Harp sanatını dünyaya yeniden öğretti. Tarihte eşi az görülen bir kan ve ateş imtihanından geçerek, kahraman bir savaşçı üstün bir kumandan olarak belirledi. Çanakkale'de görevini tamamlayıp, o kanlı sırtlar üzerinden İstanbul'a yönelirken artık eski Mustafa Kemal değildi, İstanbul'a geldiğinde anlamıştı ki kendisine İstanbul'da yapacak iş yoktu. İstanbul onun dilinden ve düşüncelerinden anlamayacaktı.
Doğu cephesinde Muş ve Bitlis'i aldı. 31 Ekim 1918'de Yıldırım Ordular Komutanı oldu. Ama bu sırada Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmış, Anadolu düşman işgaline açık hale gelmişti. Sadrazam İzzet Paşanın isteği ile İstanbul'a çağrılmıştı. Adana treninden inip te Haydarpaşa rıhtımına ayak basınca karşılaştığı manzara şuydu; 55 düşman gemisi zafer bayraklarını açarak İstanbul limanına girmektedir. Ama bu manzara karşısında, bu hava içinde, kılı bile kıpırdamadan: 'Geldikleri gibi giderler' dedi. İstanbul'un umudunun bittiği günde onun için mücadele başlamıştı. 16 Mayıs 1919'da İstanbul'dan hareket etti ve Samsun'a vardı.
Bu varışını kendi yazdığı Nutuk'ta şöyle belirtir. '1919 senesi Mayısının 19'unda memleket içerisinde bulunduğu kötü şartlarda Samsun'a çıktım.' Artık Samsun kıyılarında başlayan mücadele zorlu var oluş mücadelesi 1922 Eylülünün 9'unda İzmir kıyılarında zafer şarkıları ile noktalanacaktı. Artık Kurtuluş Savaşının 2. safhası, siyasi safhası, yeniden yapılanma safhası, Muasır Medeniyetler üzerine çıkmak ülküsü başlayacaktır. 'Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür.' diyordu. Erzurum'da vatan bir bütündür parçalanamaz, Sivas'ta 'Kuvay-i milliyeyi amil Milli iradeyi hâkim kılmak esastır.' İnönü'de 'Milletin makûs talihinin yenildiğini' Tarihin en büyük meydan muharebesinde Sakarya'da 'Hattı müdafaa yoktur, Sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.' 26 Ağustos sabahı 'Ordular ilk hedefiniz Akdeniz dir ileri' emrini vererek Avrupa’yı dize getirdi. Yaptığı tarihi bütün dünya tarih kitaplarına yazdı.
Çünkü mensubu olduğu milletin tarihi dünyanın sahip olduğu en değerli varlıktı. Mustafa Kemal için Askerlik bir sanattı. Ama şöyle diyordu.' Askeri başarılar siyasi başarılar ile desteklenmezse başarı yakalanamamıştır.' Önce Lozan, İtilaf devletleri yok saydıkları milleti tekrar Türkiye devleti olarak tanıyorlardı. Saltanat kaldırıldı. Yeni bir çocuk doğmuştu ve bu çocuğun adı konmalı idi. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin olduğuna göre çocuğun adı CUMHURİYET olmalı idi. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edildi. Daha sonraki dönemlerde bir dizi çağdaşlaşma hamleleri yapıldı. Halifeliğin kaldırılması, Ankara'nın başkent olması, çok partili rejim denemeleri, Anayasanın kabulü, Soyadı kanunu, Medeni kanun, Eğitim ve öğretim politikaları, Milli Ekonomiye geçiş çalışmaları, yani 'Türk milletine tekrar saygın bir kimlik' kazandırma çalışmaları başarıyla devam etmiştir.
O mücadelesini içeride Sultan Halifeye dışarıda Emperyalizme karşı vermiş milli bir devlet çağdaş bir milletin oluşmasını sağlamıştır. Bir karaciğer yetersizliğinin ilk belirtileri 1937 yılı içerisinde meydana gelmiş, insan için değişmez hakikat 10 Kasım 1938 saat 9'u 5 geçe Mustafa Kemal Atatürk içinde tecelli etmiştir. Karların, soğukların, çöllerin, sıcakların, mermi rüzgârlarının yıkamadığı bir gövdeydi. O’nun ölümü ile yalnız TÜRKİYE değil dünya büyük bir evladını kaybetmiştir. Ey O’nun çocukları gidiniz, O’nun mezarı başında İSTİKLAL marşını okuyunuz başka ses istemez.
'O Yirminci yüzyılın en büyük Askeri dehasıydı'
Atatürk: 'Ben manevi miras olarak hiç bir ayet, hiç bir dogma, hiç bir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım akıldır.' diyor. Bize düşende Atatürk'ü ideolojik ve doktriner değil; manevi mirasım dediği ilim ve akılla yorumlamak olmalıdır.
Bükreş eski metropolitinin dediği gibi: 'Onun ölümünden sonra dünya artık eskisi kadar enteresan değildir.”